Yazılanların içeriğinin dengesiz olmasından, uzun süreli aralıklardan, kötü esprilerden, güzelliklerden, çirkinliklerden, paylaşımlardan, sessizliklerden, sorulardan, cevaplardan, fikirlerden, kendini beğenmişliklerden blog sahibi sorumludur. Bu durumdan da çok memnundur. Blog ermiş kedi cingöz ve sapsal köpek majör'e ithaf edilmiştir.

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Umea 20 Ağustos

Sabah uyandığımda güzel bir güneş vardı ve ben önceki iki güne göre daha neşeli hissediyordum kendimi.. Gece telefonu hızlı kapattığım için sabah içimdeki özlemle T’me mesaj attım ve aldığım dünya tatlısı mesajla günüm biraz daha güzelleşti! Zaten Cuma günlerini hep sevmişimdir!! :))

Önceki gün matımı sermeden temizlik yaptığım için mutlulukla matımı serip 5dk meditasyon sonrası 15 dk yoga yaparken yerlerin çok da temiz olmadığını (saçlaaarrr!! :)) fark ettim.. Daha sonra etrafı toparlayıp (gece dağıt, gündüz topla!) müsli ve yoğurttan oluşan kahvaltımı yapıp, öğlen için 2 adet pesto soslu kaşarlı ve kurutulmuş sebzeli sandviç hazırlayıp internete girememe nedenimi öğrenmek için okulun yolunu tuttum (bundan sonra tasarım okulu kısaca okul, üniversite de kısaca kampüs diye geçecektir, bilginize). Sanki yıllardır bu yollardan yürüyormuşum gibi tam da sağa dönülmesi gereken yerde düşüncelerden sıyrılıp dönmeyi başardım her seferinde :) Okula ulaştığımda yine kapı açılma sorunsalı yaşadıktan ve Osa’yı görcektim beeen diyerek içeri girdikten sonra Aza ile tanıştım. Çok şeker bi hatun, sevdim kendisini, bana Pazartesi ve Salı okulda kimsenin olmayacağını söyledi ve çizim kursunun yapılacağı odayı gösterdi. Kursu verecek olan Matt dışarıdan bir öğretmen olduğu için bir soru/sorun olursa mail atabileceğimizi, maillarını kontrol edeceğini de ekledi. Sonra Peder’in ufak bi toplantıda olduğunu, birazdan biteceğini açıkladı ve koridordaki kanepelerden birine oturup toplantı/kahvaltı gibi olayın bitmesini bekleyebileceğimi söyledi.

Kanepeye kurulup mukmuku açtım ve yeniden denedim internete girmeyi, olmayınca yine Sandık İçi okumaya daldım. Toplantı bitince Peder’e “giremiorum ki ben internete” dedim, o da pıt diye IP ve DNS ayarlarına baktı, e ama bu farklı dedi.. Ben de diyemedim ki bizim öyle bi hükümetimiz var ki YouTube ve Google Earth’e erişimi engellediği için DNS ayarlarını kendim yapılandırdım diye, bilgisayardan anlamayan (ki anladığım da söylenemez ama) saf kız gibi hı hı diyip durdum :) Onu otomatik yaptı ve hoop internete girdiimmm! Biraz okulda oturup yeni bi haber var mı diye bakındıktan sonra gitmeyi planladığım yoga okulunun yerini buldum ve uzak olduğuna karar verip bisiklet alana kadar bu planı erteleyip, kampüse gidiym bari dedim.

Kampüsteki kafede Andrew’a bakındım, göremeyince artık standart köşemiz haline gelen masaya oturup internete girdim ve sandviçlerimi yedim.. Andrew geldikten sonra da 1 saat kadar internette takıldıktan sonra dünün aksine çok güzel olan havayı değerlendirmek için pılımızı pırtımızı toplayıp yine yollara düştük.. Amaçsızca gezindikten sonra kampüsün ucundaki IKSU Spor Merkezine bakalım dedik ve orman patikalarından IKSU’ya ulaştık. Bu arada buralarda deli gibi mantar var ve Andrew’ün tezine göre mantar toplama gezileri yapılıyormuş burda, eğer öyleyse katılmayı istiyorumm!! :) IKSU’yu gezmemiz için resepsiyondaki hatun bize kapıyı açtı, ilk salonda müzikle halter indirip kaldıran bi grup insan vardı, sanki belleri çok ağriycakmış gibi duruyolardı ama bilmiyorum tabi :P Sonra badminton, basket, spinning, havuz, yoga, pilates, beach volley (ki ısıtılmış ve tam bir plaj gibi kokuyor bu mekan), çeşitli aletlerin bulunduğu klasik alan (ki çoğunun ne işe yaradığını hiç bilmiyorum bile!), kaya tırmanışı, hentbol, golf ve kimbilir daha nelerin olduğu yerler gördük. Fiyatları nedeniyle biraz kararsızım ama güneş kaybolmaya başladığında 4 aylık programa kayıt olabilirim diye düşünüyorum :) (Aylık 450kron gibi birşey oluyor)

IKSU dönüşü yeniden kampüsteki kafeye döndük ve ben annişimle konuştum bol bol! Saat 8’e kadar orda oturduktan sonra kafede kimse kalmayınca üzerime kapatmalarından korkup ben de yavaş yavaş yurda doğru yola koyuldum.

Yurda geldiğimde yine iftar hazırlıkları vardı ve Younus (en konuşkan bangladeşli, fizik bölümünde ve 2 türk öğrencinin contact person’ı) meyve yemem için davet etti beni yine.. Biraz da patates kızartması yedim meyvelerin yanında ve sonra namaz için odaya gittiklerinde patates salatamı yiyip, musluk suyunun içilebildiğini öğrenip odamda kendime çay ve tatlı keyfi yaptıktan sonra yine 10 gibi uyumuşum... :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler! Thanks! Grazie! Danke! Tack! Merci! Misaotra! Gracias!