Yazılanların içeriğinin dengesiz olmasından, uzun süreli aralıklardan, kötü esprilerden, güzelliklerden, çirkinliklerden, paylaşımlardan, sessizliklerden, sorulardan, cevaplardan, fikirlerden, kendini beğenmişliklerden blog sahibi sorumludur. Bu durumdan da çok memnundur. Blog ermiş kedi cingöz ve sapsal köpek majör'e ithaf edilmiştir.

29 Ağustos 2008 Cuma

Everybody's free (to wear sunscreen)

Baz Luhrmann-Everybody's Free
Manasız yasaklarla dolu bir ülkede yaşamayanlar için buradan izlenebilir :)

Ladies and Gentlemen of the class of '97... wear sunscreen.

If I could offer you only one tip for the future, sunscreen would be IT.

The long term benefits of sunscreen have been proved by scientists whereas the rest of my advice has no basis more reliable than my own meandering experience.

I will dispense this advice now.

Enjoy the power and beauty of your youth. Never mind. You will not understand the power and beauty of your youth until they have faded. But trust me, in 20 years you'll look back at photos of yourself and recall in a way you can't grasp now how much possibility lay before you and how fabulous you really looked.

You are NOT as fat as you imagine.

Don't worry about the future; or worry, but know that worrying is as effective as trying to solve an algebra equation by chewing bubblegum. The real troubles in your life are apt to be things that never crossed your worried mind; the kind that blindside you at 4pm on some idle Tuesday.

Do one thing every day that scares you.

Sing.

Don't be reckless with other people's hearts, don't put up with people who are reckless with yours.

Floss.

Don't waste your time on jealousy; sometimes you're ahead, sometimes you're behind. The race is long, and in the end, it's only with yourself.

Remember compliments you receive, forget the insults; if you succeed in doing this, tell me how.

Keep your old love letters, throw away your old bank statements.

Stretch.

Don't feel guilty if you don't know what you want to do with your life. The most interesting people I know didn't know at 22 what they wanted to do with their lives, some of the most interesting 40 year olds I know still don't.

Get plenty of calcium.

Be kind to your knees, you'll miss them when they're gone.

Maybe you'll marry, maybe you won't, maybe you'll have children, maybe you won't, maybe you'll divorce at 40, maybe you'll dance the funky chicken on your 75th wedding anniversary. Whatever you do, don't congratulate yourself too much or berate yourself, either. Your choices are half chance, so are everybody else's. Enjoy your body, use it every way you can. Don't be afraid of it, or what other people think of it, it's the greatest instrument you'll ever own.

Dance. Even if you have nowhere to do it but in your own living room.

Read the directions, even if you don't follow them.

Do NOT read beauty magazines, they will only make you feel ugly.

Get to know your parents, you never know when they'll be gone for good.

Be nice to your siblings; they are your best link to your past and the people most likely to stick with you in the future.

Understand that friends come and go, but for the precious few you should hold on. Work hard to bridge the gaps in geography in lifestyle because the older you get, the more you need the people you knew when you were young.

Live in New York City once, but leave before it makes you hard; live in Northern California once, but leave before it makes you soft.

Travel.

Accept certain inalienable truths, prices will rise, politicians will philander, you too will get old, and when you do you'll fantasize that when you were young prices were reasonable, politicians were noble and children respected their elders.

Respect your elders.

Don't expect anyone else to support you. Maybe you have a trust fund, maybe you'll have a wealthy spouse; but you never know when either one might run out.

Don't mess too much with your hair, or by the time you're 40, it will look 85.

Be careful whose advice you buy, but, be patient with those who supply it. Advice is a form of nostalgia, dispensing it is a way of fishing the past from the disposal, wiping it off, painting over the ugly parts and recycling it for more than it's worth.

But trust me on the sunscreen.


from William Shakespeare's Romeo and Juliet
music from the House of Iona, Something For Everybody

27 Ağustos 2008 Çarşamba

Paramı Tanımak İstiyorum

Körlerin ve görme engeli olan/ az gören insanların çevrelerindeki insanlara bağımlı olmadan (pardon bu kaç lira acaba?) kağıt paraları tanıyabilmeleri için paraların Avrupa ve Amerika'daki gibi cetvelli sistemle düzenlenmesine yönelik bir kampanya başlatılmış. Paraların farklı boyutlarda basılması ile bu engelin önüne geçileceği aslında çok açık.

Oysa ki ben bugüne kadar gördüğüm dolar ve euroların boyutlarının neden farklı olduğunu durup düşünmemiştim bile. İnsanların hayatını bu denli etkileyen şeyler bizim gibiler için ne kadar dikkat edilmez ve ufak...

Kötü yollarda tek derdimiz topuğumuzun çukura girmesi iken, tekerlekli sandalye ile yaşamını sürdüren birisi için o yol çıkmaz demek, dön dolaş başka bir yol bul demek! Duyma engelliler için televizyon haberlerini sadece TRTden izlemeleri, veya diğer haber kanallarındaki manasız haber başlıklarından haberin ne olduğuna dair fikir yürütmeleri bekleniyor...

Belki de birşey beklenmiyor bilemiyorum...

Ufak bir hikayeyle bitirelim bari bu yazıyı da...
Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten sonra yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa:
- Buraların yabancısıyım, demiş. Parkın hemen yanıbaşındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler. Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:
- Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde. Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez. Çocuk:
- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.
- İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malum?
- Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye atılmış çocuk. Üstelik, manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız. Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, cebinden bir kağıt para çıkartıp teşekkür ederken farketmiş onun kör olduğunu. Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış, adamın kendisini farkettiğini. Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken:
- Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş, görmeyi o kadar çok özledim ki. Sizinkiler sağlam öyle değil mi? Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken:
- Artık emin değilim, demiş. Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür.

Merak edenler için parasını tanımak isteyenlerin sitesi

Bakmakla yetinmeyip GÖRDÜĞÜNÜZ günler dilerim ;)

*çok TRTvari bir bitiş oldu... öğle öncesi yazısı olmasına verin!*

22 Ağustos 2008 Cuma

Deli mi ne?


Tuvaletleri çok severim!
Evet!
gerçekten :)
öyle kokan tuvaletlere hasta değilim tabi ki!
ama tuveletlerde huzur vardır sanki... herkes mahcubiyet ve saygı karışımı bir havayla girer tuvalete... nadiren birkaç eşofmanlı, saçlarını salaş göstermek için baya vakit harcamış 3-5 kız yüksek tonlarda muabbet ederler, ki bunlar dolmuş erbabının da tüm hayatlarını öğrenmesinden çekinmeyen, yetti artık dedirtip arkalarından taramalı tüfek, ip fırlatıp boğma, yay çekme gibi hareketlerle hayali olarak öldürülerek huzura kavuşulan insanlardır :)P

bunları saymazsak tuvaletlerde hep bir sessizlik olur.. loş olur tuvaletler.. serin olur
boş boş evdeki tuvalet zeminine oturmayı severim
ofisin en serin yeri olduğu için ofis lavabosunun yanındaki minicik tezgaha bağdaş kurup düşünmeyi veya aynada garip garip hareketler yapmayı severim
küçükken ödevlerimi tuvalette yapardım hep
annemle iddaya girerdik şu saatten önce bitiremezsin derdi bana... ben de çaktırmadan tuvalete gider gibi ödevlerimi yanıma alırdım ki, beni tuvalette sanırlarken ödevimi bitireyim, çıkıp annem umudunu kesmişken "baaaaaaak" diye burnuna ödevi sallayıp annemin şaşkın gözlerini göreyim
insanları şaşırtmayı çok severim bir de
konudan uzaklaşmayalım

tuvaletler huzurlu, saygılı, kutsal, mabet gibi mekanlardır benim için
bu durumda neye taptığımı sorgulamak gerek :)P
bi deli ben miyim ?

15 Ağustos 2008 Cuma

C.A.S.S.

Seydel Söhne!! Nam-ı diğer: C.A.S.S.


El yapımı mızıkam! Club! Octave harmonica!
Çalması zor! başlangıç derslerini internette bulmak daha da zor! ama ben çok seviyorum afilli kıvrılışını, 32 delikli olmasını, görünüşünü, sesini, ben çalarken beni öpmesini :) canım mızıkam!

Bu tip mızıka blues'dan çok country, folk için gidermiş... Tam benlik! :D

PS: happy bithday to me!

*kabının yeşili o kadar yeşil değil ;) normal, sakin, güzel bir yeşil!

14 Ağustos 2008 Perşembe

Eğlenceli Düğün Davetiyesi :)

Geçmişten çıkanlar

Büyük şeyler elde etmek istiyorsak büyük bedeller ödemeliyiz, küçük çabalarla elde ettiklerimiz yine küçük şeylerdir. Bu büyük bedelleri ödemeye karar vermek bile gercekten uzun zaman alabilir. Sahip olduğun lükslerden vazgeçmek istemezsin, yada daha önüne çıkmamış engelleri gözünde büyütürsün. Bazı günler gelir yeterince inançlısındır bu işi başaracağına ama yeterli isteğin olmazsa harekete geçemezsin. Veya tam tersi işe başlarsın ama inanmıyorsundur, yine ulaşamazsın hedeflediklerine. Öyle bir zaman gelir ki hem yeterli istek hem yeterli inanca sahipsindir, zaten bunlar olduğunda önünde durabilecek hiçbir şey de kalmamıştır. Ve başladığında fark edersin ki sen gerçekten istediğinde evren sana yardim eder, arzuladığın düzene oturur her şey yavaş yavaş.

Tabi her zaman güllük gülistanlık olmaz her şey. Asıl o zaman güçlü olman gerekir zaten. Önündeki engellerin hemen sonrasında yatıyor olabilir başarı, yada yaptığın milyonuncu hatadır seni doğruya götüren. Bunları bilmek de yetmez bazen, yorulursun, bıkarsın ama başarısızlıktan sakınan kişi başarıyı yitirmiş demektir. Hiç hata yapmamak ancak hiç denememekle mümkündür ve hiçbir şey denemeden varabileceğin yer hiçbir yerdir. Her başarısızlıktan, ilerideki başarıya götüren bir sürü ders çıkar. Ancak bu karamsar anlarda karşındaki engeller gerçekten orda olanlardan çok kendi içindekilerdir. Seni kısıtlayan yalnızca kendi düşüncelerindir ve kendine inanırsan aşamayacağın engel yoktur. Yeter ki kendine inan ve kararlı ol

Her şeyden önce hayattaki dengeyi kavramak gerekir,kötü olmadan iyi, olumsuz olmadan olumlu, başarısızlık olmadan başarı olmaz. Bu nedenle her şeyi olduğu gibi kabul etme gücü dilemek gerekir. her şeye, her güne sevgiyle kollarını açarsan ve önüne çıkan kötü kabul ettiğin şeyleri sevgiyle sarmalarsan, bunu gerçekten yapabilirsen, kötü diye kabul ettiğin şeyin aslında bir fırsat olduğunu fark edersin. Şu anda kötü dediğin şey aslında kötü olmayabilir, ve iyi dediğin şey de aslında iyi olmayabilir. Ama bunu bilir ve hala bu yolda sevinçle ilerleyebilirsen başarırsın. Her şey geçicidir ve bu geçicilikler arasında sen anı yaşamalısın, o anda bulunmalısın ki hayatın tadını çıkarabilesin. Geçmiş, gelecek ve şu an birdir ama sen geçmişle geleceğe takılmadan anı yaşamalısın. Bu gün sorun gördüğün şeyleri 10 yıl sonra hatırlamayacağını bilmelisin ve bu nedenle, bu güçle karşına çıkan her şeye gülebilmelisin.

Ve gün bitiminde yatağına yattığın zaman için rahat olmalı. Potansiyelini her gün zorlamazsan eğer hep bir parça tereddüt kalır içinde, daha iyisini yapabilir miydim diye. Bu yüzden ya potansiyelini zorlamalısın her gün, ya da zorlamadığın gerçeğiyle barışık yaşamayı öğrenmelisin. Ertesi gün uyandığında, gece yatarkenki duyguların gününü bulandırmamalı. Her güne ışıldayarak başlayacaksın demek değil tabi ki bu, ancak her gün yeni bir mucizedir ve her mucize biraz ilgiyi hak eder. Bu nedenle kötü de başlasa günün bir gülümsemeyi hak etmiştir o güneş. Kalk ve gülümse ve şarkı söyle çünkü beyin ilginçtir, istemeden yaptığın şeylere bile öyle inanır ki o davranışlar düşüncelerin olur. Tam da bu yüzden kötü hissettiğinde her şeye gülebilmelisin, “-mış” gibi yapmalısın ve gerçekten o hale geldiğini görmelisin.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Birşeyler

"söylediklerinize dikkat edin düsüncelere dönüsür...
düsüncelerinize dikkat edin duygulariniza dönüsür...
duygulariniza dikkat edin davranislariniza dönüsür...
davranislariniza dikkat edin aliskanliklariniza dönüsür...
aliskanliklariniza dikkat edin degerlerinize dönüsür...
degerlerinize dikkat edin karakterinize dönüsür...
karakterinize dikkat edin kaderinize dönüsür..."

ben ilk T'den duysam da
bugün Gandhi'nin hayatını okurken buldum
ona aitmiş
bence T söyleyince daha güzel

Iyki dogmusum!! :)

11 Ağustos benim doğumgünümdüüü :)
Balonlarım vardı rengarenk havalarda uçuşan
Mızıkam vardı "hepi börtdey tu yu" çalmayı 15 dakikada keşfederek ileride ne büyük bir deha olacağımın habercisi olan
Fötr şapkam vardı mızıka çalarken kafamda durup karizma yaratan
Mor hippi elbisem vardı ruh halimi yansıtan
Bi de T vardı bunları planlayan
E vardı, H vardı bunları süprüzleyen
Sonra beni gezdiren Hgirl vardı, Çilli vardı
En akıldan çıkmaz doğum günüm geçen seneki havuz başım da olsa, bu da oldukça akılda kalıcı oldu
T'ye... sonsuz sabrı, tatlı düşünceleri, süprizi, sevgisi, beni bugün olduğum kişi yaptığı için
Anneme... beni karnında taşıdığı, her gün sevildiğimi hissettirdiği, canım olduğu için
Hgirle, Çilli'ye... beni yalnız bırakmadıkları için
ve kutlayan herkese unutmadıkları için
çok çok çok teşekkür ediyorum

evet
23 oldum...hatta belki 24-25-26 oldum bi günde :)

* bu resim sevgili engin'in bana gecmis bir dogum gunu hediyesidir :)
ismi superkahramandır ve omzumdaki ufak sey de superkahramanların vazgecilmez yoldaslarındandır :)
kıyafetim ve sacım ise mezuniyetteki ile birebir aynıdır :)