Yazılanların içeriğinin dengesiz olmasından, uzun süreli aralıklardan, kötü esprilerden, güzelliklerden, çirkinliklerden, paylaşımlardan, sessizliklerden, sorulardan, cevaplardan, fikirlerden, kendini beğenmişliklerden blog sahibi sorumludur. Bu durumdan da çok memnundur. Blog ermiş kedi cingöz ve sapsal köpek majör'e ithaf edilmiştir.

25 Haziran 2008 Çarşamba

Kendini gerçekleştiren kehanet

Kendini gerçekleştiren kehanet en başta "yanlış" olarak tanımlanmış bir algının yeni bir davranış biçimi oluşturularak bir süre sonra "doğru"hale gelelebilmesi kavramıdır. Robert K. Merton tarafından geliştirilen bu kavrama göre, doğru ya da yanlış herhangi bir inanç veya beklenti, bu tanımlamayı doğrulayacak yeni bir davranış ortaya çıkarmaktadır.

Diğer bir deyişle kişi bir olayın olacağına dair çok kuvvetli bir inanç besliyorsa , olayın kendini göstereceği durumları yaratan, desteleyen ve doğru çıkaran davranışlarda bulunmaktadır. "Çok sakarım", "Bugün çok kötü bir gün", "Hiçbirşeyi başaramazsın" gibi olumlamalar kişinin bardakları devirmesi, kötü bir gün geçirmesi ve başarısız olmasıyla sonuçlanmaktadır.

Önyargı aslında bunun güzel bir örneğidir. Kendinize karşı, başkalarına karşı, hayata karşı olan önyargılarınız ve beklentileriniz hayatı tam da düşündüğünüz hale sokar. Ekşisözlükten bir alıntı yaparsak "karsinizdaki insanin x cesit insanlardan oldugunu dusunuyorsunuzdur, o sekilde davranirsiniz, karsinizdakinden gelen negatif tepkileri de "hah, iste hakliymisim, o x cesit bi insanmis" diye yorumlarsiniz ve o sekilde davranmaya devam edersiniz. o da ayni tepkileri verdikce siz de kendi kendinizi tebrik edersiniz bu basarili tespitinizden oturu. kehanetiniz gerceklesmistir, afiyet olsun." diye de yorumlayabiliriz :)

Bu kehanet tabi ki ters yönde de işlemektedir. Bu popüler kültürün dilindeki "çekim yasası"dır :) Olumlu düşüncelerin olumlu eylemleri çekeceği düşüncesine dayanır. Ancak olumsuz kehanetlere oranla gerçekleşmesi daha çok çaba istemektedir.

Olumlu kehanetlerin olumsuzlardan daha zor olmasının nedeni insanın kendisine acımasının ve problemi başkasının üzerine atmasının daha kolay olması olabilir. Olumlama yaparken bile " ya olmazsa" diye düşünen insanın "düşündüğü başına gelir". Kendinden memnun olmayan kişi sürekli olarak "ben çok başarılıyım" der ve birkaç gün içerisinde halen zengin olmadığını farkettiğinde bunu bile beceremediğini düşünerek öncekinden daha bezgin bir konuma gelir.

Olumlamayı yalnızca bir motto olarak tekrarlamaktan çok bir deneme süresine tabi tutmak başarmaya bir adım yaklaşmak olabilir. Kendinizle ilgili hoşunuza gitmeyen bir varsayımı değiştirirken baskı yapmak yerine denemeyi seçmelisiniz. 4 hafta boyunca "etraftaki bardaklara dikkat etmeye" "her güne spor yaparak ve gülümseyerek başlamaya" "başarılı olduğunu kendine hissettirecek ufak işler yapmaya" kendimizi ikna edersek ve varsayımlarımızı "sakar mı?kim ben mi:D", " ne güzel bir gün", "bu da başardım yine" olarak değiştirirsek... Neden olmasın? Denemeye değmez mi:)

"Bir insana olduğu gibi davranırsan olduğu gibi kalır. Olabileceği gibi davranırsan olabileceği gibi olur.” (Goethe)

"Ne düşünüyorsan O'sun" (Mevlana)



yazının ilham kaynağı http://beyaztavsan.com fırsatınız varsa ziyaret edin derim

17 Haziran 2008 Salı

Param var ama tüketmeye hakkım yok

Tüketim Toplumuna Hayır yazımda bahsettiğim Hayrettin Karaca ile röportajın bir kısmını buraya almak istedim... Gerçekten okuyunca insanın etkilendiği bir yazı. TEMA Vakfının kurucusu "Erozyon Dede" aynı zamanda Türkiye'nin ilk özel arboretumunun(Latince olan bu kelime, ağaçları çeşitli yönden incelemek amacıyla, ağaç türlerinden meydana getirilen bahçe demek) da kurucusu. Aşağıda parça parça okuyacağınız röportajın tamamını burada bulabilirsiniz...


Kırmızı süveteri delik deşik olmasına rağmen hala üzerinde, ayakkabısı yamalı. Sökükpaltosunu, pantolonunu, yakalarını ters yüz ettiği gömleklerini yıllardır kullanıyor. 10 yıldır hiçbir şey almamış üzerine. Karaca markasının ve TEMA Vakfı'nın kurucusu Hayrettin Karaca 'Param var ama tüketmeye hakkım yok' diyerek 'Al, tüket ve yok et' diyen tüketim toplumuna açtığı savaşla gurur duyuyor...

Dünyada tüm insanları doyuracak kadar yiyecek olduğunu ama gözü aç olanları doyuracak hiçbir şeyin olmadığını söyleyen Karaca, Türkiye'de bir zamanlar fakirleri aç bırakmayan kültürün nasıl yok olduğunu hüzünlenerek anlattı. Televole kültürünün karşısında birtakım değerlerin yok olduğunu söyleyen Karaca, çocukluk günlerinin 'komşuyu aç bırakmayan' kültürünün yeniden dirilmesiyle, açlıkla savaşılabileceğini söyledi. 'Dünya ikiye bölünmüş artık. Gözü açlar ve karnı açlar. İşte o gözü açları doyurmayacağız!

Tüketim toplumunun rezalet hale geldiğini savunan Karaca, 'Akmerkez'in önünden geçmeye utanıyorum, nedir bu ışıklar, bu rezalet. Yılbaşı demek al, tüket, yok et, yaşamı mahvet demek. O yüzden bu yırtık kazağı gururla taşıyorum üzerimde. Global ekonomi insanları kullanıyor. Ama bakın beni kullanamıyor, çünkü izin vermiyorum. Çok da mutluyum. Bunu elimden hiçbir güç alamaz. İnanç her şeyi halleder'

'Nedir benim ihtiyacım; doymam, sağlığım, barınmam, kuşanmam; bunun dışında hiçbir şey tüketmeye hakkım yok.Bunu herkes yapabilir. 'Bir' çok güçlüdür. Atatürk bir kişiydi. Her şey bir ile başlar. Bir yoksa iki olmaz. Ben de yakınlarıma örnek olmaya çalışıyorum'
  • Dünyada makyaj malzemesi için yapılan harcama 18 milyar dolar. Dünyadaki tüm kadınların üreme sağlığı ve bakımı için gerekli para 12 milyar dolar.
  • Parfüme harcanan para 15 milyar dolar. Evrensel okur yazarlığın sağlanması için gereken yıllık ek yatırım 5 milyar dolar.
  • Deniz seyahatlerine harcanan para 14 milyar dolar. Dünyada herkese temiz içme suyu sağlaması için gerekli miktar 10 milyar dolar.
  • Avrupa'da dondurmaya harcanan para 11 milyar dolar. Her çocuğun aşılanması için gerekli miktar 1.3 milyar dolar.

Hayatımda izlediğim en romantik film



Bu filmi aslında ilk kez yurt odasına gittiğim, ilk kez yurt arkadaşıyla tanıştığım ve ilk kez bunca delice dansettiğim Sinemciğimin dizüstüsünde izlemiştim... Gerçekten çok güzel ve etkileyici bir film... Yakın zamanda kendisini indirip CDye çekmişliğim olmakla birlikte CDyi bulamadığımdan oturup "sevgili ile film saati" keyfi yapamıyoruz. Ama pek bi saygıdeğer muhterem muss "PS:I Love You" konusunda yaptığı yorumda bu konudan bahsedince dayanamadım yazmak istedim.

İzlemeyenlere tavsiye ederim!! Bu film o kadar güzel ki konusundan bahsetmek istemiyorum bile.. Bomboş izleyin, beklentisiz, beyaz... Benim gibi, bir yatakta 3 kişi, adını bile duymadığınız bir filmi izleyip, azcık tanıdığınız insanlarla mendilinizi paylaşın :)
Ya da çokca tanıdığınız insanlarla, akan rimelinizle, kırmızı burnunuzla dalga geçmeyecek, geçse de umrunuzda olmayacak insanlarla, kucağınızda mısır, önünüzde bir dolu mendil, yanınızda sevgilinizle izleyin... Ama izleyin!

Sevgiler...

Sitede ralli havası


Sitemizin yolları sonunda "Camel Trophy" havasından çıkıp bir "Ralli pisti" edası takındı.. Sonunda çukurlardan, dağlardan, bayırlardan oluşan yollarımıza asvalt atıldı.. Tüm arabalar siteden aşağıya doğru uzaklara parketti, bu haftasonu kimin arabalı olduğu önemli olmadı, herkes her sabah beraber yürüdü site yollarında, insanlar daha çok selamlaştı, daha sağlıklı yaşadı..
Gözümün önünde bomboş yollardaki gıcır gıcır asvalt kaldı...

12 Haziran 2008 Perşembe

Whistler ve Hayal defteri

Hayalleri bilinçaltından bilince yükseltme zamanı!
Hayal ettiğimiz o kadar çok şey var ki.. Kimi bize göre imkanlı, kimi tamamen imkansız hayaller.. Birçok yerde bunu okumaya başladım bu sıralar, hayallerimizi görselleştirmeliyiz deniyor. Bilinçaltındaki karmaşadan çıkarıp bilince sürüklemek için beynimize (ve evrene ;)) hangi hayali gerçekten istediğimizi göstermek için ilk önce bir "Hayal Listesi" yapmamız gerektiğini...
Hayal listemi hazırlamaya başladım.. Şimdilik ufak ufak ama her aklıma geleni yazarak büyütmek istiyorum. Çevremdeki birkaç kişiyi de zorluyorum yazsınlar hayallerini diye :) Defter bile aldım!
  • Yunuslarla açık denizde yüzmek
  • Whistler'a board yapmaya gitmek
  • Karavan, bus, vos almak
  • Hurdaya çıkan vosları ev dekorasyonunda kullanmak
  • Tasarım stüdyosu kurmak
  • Tasarım ödülü almak
  • Dövme yaptırmak için ideal deseni yapmak
  • Eğitim, kültür ve eğlenceyi birleştiren bir mekan açmak
  • Emrehan Halıcı ile tanışmak
  • İnci Mutlu ile tanışmak
  • 65kg olmak :)
  • Şelaleden atlamak
  • Kapadokya'da balon turu yapmak
  • İlham verebilmek
  • 3D çizim programlarının ustası olmak
  • Kendi websayfamı html ile yapmak
  • Bir beyazeşya firmasının tasarım ekibinde çalışmak
Sanki buraya yazmazsam başka hiçbirşey olamayacakmış gibi de bir paniğim var! Sağlıklı olmak mutlu olmak gibi hedefler yazmak bile istiyorum!:) Hatta yazıyorum...
  • Sevdiklerimle huzurlu, sağlıklı, mutlu bir yaşam sürmek
  • Mutluluğun bakış açımda olduğunu unutmamak
İkinci aşama ise bu hedefleri görselleştirmek... Bu bir fotoğraf olabilir, bir çizim olabilir, size o hedefinizi anımsatacak ufak bir obje olabilir... Ancak o hedefin hep aklınızda olmasını sağlamanız gerek...Bu aşama için de birkaç resim kesip defterime, odama yapıştırdım... Bu da son projem


Bazı hayallerimin tek kişilik olmadığını belirtmeme gerek yok sanıyorum :)

Ufak bir rica..Siz de hayallerinizi yazın. Yorumlarda paylaşırsanız çok çok sevinirim, ama paylaşmasanız da yazın bir kenara...

11 Haziran 2008 Çarşamba

Nuit Blanche


Let the life flow ower you...be the harmony...be the peace...


Just go with the tide... collect the minerals that water offers you... they will give you the strength to go your own way some day

Think yourself as you don't have any talents... that way you are free to discover your talents

When creating something do not think about the good comments...do not think about the bad comments... just think about the creation

Feeling sad or feeling angry is just a waste of time

Make some decisions and stick with them but do not try to resist the flow

You can do anything you set your mind on... anything

Enjoy! :)

PS: I Love You



Dün gece crunchlarda bu filmi izledik..İki adet bay"65 dakikasını kaçırdığımız maçın son 25 dakikasını izlememiz ölüm kalım meselesi!" aynen cümlede geçen eylemi gerçekleştirirlerken biz de kızlar olarak geçtik dizüstümüzün karşısına ve ağlamaya hazır bünyemizi huzura erdirdik :)

Film biraz sabunköpüğü tadında romantik komedi. Romantik komedi derken film boyunca 10 dakika arayla hıçkıra hıçkıra ağlayıp, kahkahalarla gülüp, yeniden ağlayıp.....diye uzayan kişilik bozuklukları yaşatan bir film.

Filmin konusunu ilk duyduğumda tepkim "hayatta olmaz! bu filme gidersem bir daha kendime gelemem" olmuştu.. Esas oğlanımızın öldükten sonra eşine bıraktığı mektuplar üzerine kurulu film, bendeniz gibi sevdiklerini kaybetme konusunda manik olan birisinde şok etkisi yaratır diye düşünmüştüm.. Beklediğimden daha hafif ve eğlenceli bir filmdi.. Kızkıza izlemek için ve sonrasında telefona sarılıp "aşkım ben seni çok seviyorum" naraları atmak için birebir..

En sevdiğim sahnesi ise Hollynin kariyerini belirlemek için hazırladığı kartonlara baktığı sahne sanıyorum..Filmin başlangıç sahnesini ise çevremdeki tüm çiftlere adıyorum :)

"You gotta be rich to be insane, Hol. Losing your mind is not a luxury for the middle class. "

"All I know is, if you don't figure out this something, you'll just stay ordinary, and it doesn't matter if its a work of art or a taco, or a pair of socks! Just create something... new, and there it is, and its you, out in the world, out side of you and you can look at it, or hear it, or read it, or feel it... and you know a little more about... you. A little bit more than anyone else does..."

İki şahane fikir

Birincisi

Bu sim kartından küpeler! Bayıldım:) evde çalışmayan iki adet kartım var! hemen ısıtılmış çivi ile onlara delik açıp kullanıma hazır hale getirmeyi planlıyorum (tabi odamı toparlayıp kartların durduğu odanın o gözükmeyen köşesindeki dolaba ulaşabilirsem!)

İkincisi


Bu ayakkabılar kenarında görmüş olduğunuz 5 adet zımbanın etrafından geçirilmiş dayanıklı bir malzeme ile (bkz kauçuk, plastik vs, resimdeki zımbalar arasındaki siyah kısımlar) "her gün farklı bir ayakkabı" konseptini yaratmış. Zımbaların arasındaki "ipler"den istediğiniz tür kurdela,örgü,ip,nakış geçirerek ve istediğiniz biçimlerde geçirerek farklı tarzlarda ayakkabılar yaratmak mümkün! Bantlarını parçaladığım ayakkabılarıma gün doğdu! Hemen bir ayakkabıcıya gidip ufak zımbalar çaktırıp yeni modanın Türkiye elçisi olacağım! :)

10 Haziran 2008 Salı

Tüketim toplumuna hayır!


Birkaç ay önce bir karar aldım, evde kullanmadığım (kısa gelen, modelinden sıkıldığım, popomdan geçmeyen) kıyafetlerimin hepsini giyilir hale getirmeden yeni kıyafet almak haram sana dedim kendime! Tüketim toplumu olmak nereye kadar dedim!! Nitekim bu sebepten alışverişten soğudum :) Neyse ki T kendine birşeyler almak istiyor, ona kıyafet bakarken kendime geliyorum ;) Şu ana kadar {yalnızca} bir etek (beli bir garip) bir gömlekbluz (çok mu dar oldu ne!) bir de önü kapanmayan bolero tamir etmiş gururlu bir insan olarak Hayrettin Karaca (TEMA Vakfı'nın kurucusu) ile yapılan söyleşiyi de okuduktan sonra belki makyaj malzemelerimi de kendim yapabilirim diye kafama bir kurt soktum, onunla yaşıyorum bu sıralar.

Kendi rujunu kendin yap kapsamında bulduklarım:

Gerekenler:
2 ölçü kenevir tohumu, avocado yağı veya badem yağı
1 ölçü saf hindistan cevizi yağı
1.5 ölçü balmumu
1/4 çay kaşığı biberiye özü
birkaç damla E vitamini yağı
koku vermesi için birkaç damla bitkisel yağ (nane, portakal, limon, greyfurt, vanilya vs)
Orjinali burada

Balmumunu çok kısık ateşte kaynatmamaya dikkat ederek eritiyoruz. Eridikten sonra bitkisel yağ haricindeki malzemeleri içine ekleyerek ısıtmaya devam ediyoruz (Bu arada büyükçe bir cezve gibi ağızında dökmeyi kolaylaştıracak bir kap kullanmak daha faydalı oluyor). Daha sonra ısıdan etkilenmeyen bir kaba boşalttığımız karışıma bitkisel yağı ekliyoruz ve iyice karıştırıp hemen tüplere ya da ufak kaplara döküyoruz. Karışımı dökmek için bitmiş ruj kaplarını, eski far kaplarını sıcak suda bekletip temizleyip kullanabilirsiniz. Üzerini düzeltip (elimizle değil! :)) soğumasını bekledikten sonra! Ta daaa! Rujunuz hazır! Tek problem tamamen renksiz olması!

Bu sorun için ise araştırmacı gazeteciliğim devam ediyor! Gıda boyasının fazla kullanımı tavsiye edilmediği için doğal fransız kili veya mika kullanılabilir deniyor. En kısa zamanda bir aktara gidip neler var neler yok bakmayı düşünüyorum.

Karışımın içine bal ve zeytinyağı koymanın da güzel etkiler yaratabileceği ihtimal dahilinde..

9 Haziran 2008 Pazartesi

Cafe Anki özlemi

Cafe Anki..

Kızılay'daki Tunalı standartlarındaki belki de tek kafe. Ankara'da gidilesi yerler listesinde hep yer alan, mutlaka kendinden sonra bahsedilen 3 kafenin Tunalı'da olduğu, belki Kızılay gibi değer bilmez bir yer yerine Tunalı'da açılsaydı şimdi yerinde şekilsiz bir otoparkın bulunmayacağı mekan..
Açılsa ya tekrar Tunalı'da mesela.. Makarna hüpleten keçiyi özledim, kışın kahve içerken dışarıda üşümeyelim diye verilen ekoseli battaniyelerini, Ankara'nın en güzel ve yaratıcı tatlılarını, tost ekmeği arası kaşar ve salamın mikrodalgaya verilmesiyle oluşan mükemmel kahvaltıyı, yılbaşı süslemelerini, suflesini, huzurunu, tonton sandviçi, yebeni tostunu, masalarının üzerinde uyumayı,şiir dinletilerini, pepsi tüplerini, tuvaletin yanındaki Ankara haritasını...

Değerini daha çok bilseymişim keşke Ankimmm!! Özledim!

Suyunu Boşa Harcama

5 Haziran 2008 Perşembe

Picnik, online resim düzenleme sitesi



Picnik diye minik ve sempatik bir site var ki ne büyük ve güzel işler başarıyor! Sitede bilgisayara program yüklemeye gerek kalmadan, hatta eğer resimleri saklamak gibi bir amaç yoksa üye bile olmadan istediğiniz resim üzerinde oynama yapabiliyorsunuz. Yamuk scan edilmiş yazıları düzeltebiliyoruz, sepya, siyah beyaz, heat map ve benzeri 20 civarındaki efekti uygulayabiliyoruz, minik şekiller, yazılar.... Aklınıza gelen oynamayı yapabiliyorsunuz! tek kelimeyle şağhağne! :)
www.picnik.com adresine girip bilgisayardan ya da internetten aktardığınız resimlerle oynamak da kolay kullanımı ile oldukça basitleştirilmiş.Benim birkaç kere hayatımı kurtardı..
Hatta yeni şablonumu orada hazırlamayı planlıyorum..
Tavsiye ederimm!

Hepi börtdey to kelv!



Dün yeniden grubumuzun çıtırı olduğum gerçeğini pekiştiren bir gün oldu.. Kelvin'in doğum günüsüydü çünkü! hihehe böylece ay farkını geçelim, yaş olarak bile en küçük oldum!
Kısa günün karı ( bu inceltme şapkasını Türkçemize geri kazandıralım diyenler? ) h-girl yemeği geç geldiği için "müesseseden" bir pasta, hem de en güzel bir pasta, hem de mor, hem dee (o biiir) Özsüt'ün aynası ile ödüllendirildi. Tabi en çok ben yedim. Kelvin ofiste pastasını yemiş zaten ki.. :)

Havaların ısınması dolayısıyla dışarda oturulabildiğini farketmek çok keyifli oldu. Bunca final, sinir, stres arasında o masada oturup eşlik edip gülüp eğlenen herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Gece uykuya dalmadan önce kafamdaki kavuk nasıl beyaz oldu ya diye düşünmeme ve 15 dakika geç uyuymama neden olan herkesi de kınıyorum ;)

Soru sor hikayeyi bul köşemizde bu hafta;
  • Kız geldi adam öldü
  • Çölde bir adam yanında bir kibrit çöpü ile çırılçıplak yatmaktaydı
  • Adam bomboş bir odada kendini asmıştı
  • Restoranda ahtapot yiyen adam intihar etti
Aklınızdaki hikayeler veya atmasyonlarınızla köşemize katkıda bulunursanız çok seviniriz :)

4 Haziran 2008 Çarşamba

9saat x 5gün...Yaşam Alanım



Ta taaaaa!! İşte ofisteki nacizane yaşam alanım! Bilgisayarım, papatyalarım, karanfillerim, ufacık köşesinden gözüken Van Gogh'um, kablosuz olduğu için sürekli kaçıp peynir bulma peşinde olan farem veeeeeee en emperyalistinden StarFucks kahvem :)

Karşıda gördüğünüz kapı ise tuvalet olur ve rejim ayağına günde 1.5 litre su içmeye çalışan bendeniz günde 5 defa masam ve o kapı arasında doldur boşalt yaparım..

20.katta olduğu için pek de güzel bir manzarası vardır.. Balkondan kafanızı eğip baktığınızda da insanın atlayasını getiren bir havuz mevcuttur.. Yemeklerimizi (genellikle salata) mutfakta kendimiz hazırlayıp bazen beraberce salonda bazen de bilgisayar karşısında yiyoruz. Buradakiler biraz çok çalışma halinde oldukları için tüm gün bilgisayar başından kalkmadan yaşayabilseler de ben arada bir 15 dk kitap molası veriyorum.. Ofiste genellikle değişik müzikler çıngırdasa da bazen sadece klavye tıkırtılarına mahkum oluyoruz..

Yukarıdaki resimdeki kahve ve çiçek tesadüfi olarak o gün masamın topluluğuyla birleşip güzel bir ambiyans sağladılar, her zaman yakalanmayacak bir durumdu.. Yakaladımm

3 Combo! Knock-Out! dharma is the winner!!


Wiiiiiiiii

Tenis oynayalım, golf öğrenelim, boks yapalim!!
Havalar bu derece güzelken Wiiye ne gerek var diyor bir tarafım, diğer taraftan el altındaki wii ile oynamak daha pratik diyor..
Sonuç olarak bulunsun, ne olacak ki :) Havalar güzel olduğunda dışarıda oynarız, kötüylen de içeride..
Hem Wii Fit de çıkmış.. Gitsin kilolar, gelsin plajlar!!
Olur da Canada'dan filan dönen birileri olursa diye.. Olmaz ya :D

3 Haziran 2008 Salı

Ben senu sevduğumi da dunyalara bildırdum

               

Yukarıda ilanı gözüken konsere gittik dün (IS,BB,AGB).. NA türkü söyleyecekti, onu dinlemek için gittik aslen, ikinci yarıdan girdik yani. Biz gittiğimizde tam ara olmuştu, kalabalığa karıştık hiç farkettirmeden! Çok sıkılmayı beklerken gerçekten keyif aldım! Suratımda kocaman bir sırıtma türkü dinledim. NA da gerçekten o kadar güzel söyledi ki, çok şaşırdım, bilmiyordum böyle güzel sesi olduğunu..Bizim ofis sanatçılar yuvası zaten!

Gösteri sonunda da halk oyunları ekibi çıktılar, zıpırdadılar hopladılar hep de gülüyorlardı, o kadar sevimlilerdi ki! Kendo da neymiş dedim (bağlantı kurma yeteneğime laf etmiyoruz! blog benim degil mi ;)) Mandaa yuvaa yapmış söğüt dalııınaaaaaaaa

Hayatımda yeni bir sayfa açıldı resmen..Türkü Türkü Türkiyem :)

2 Haziran 2008 Pazartesi

Noodle Bar, Ugandalı Meltem, ve Münevver

Cumartesi günü "her işte bir hayır vardır" günü oldu! Ankamall'de en alt katta ufak bir noodle bar açılmış, reklammm sebzeli noodle yalnızcaaa 2,90 reklammm Enfesti! Tavsiye ediyorum! Yalnız acısı gerçekten acı, T ve emx ağladılar yerken ;) Dozunda koydurmak gerek!

Ve günün asıl bekleneni, efsanevi "Ugandalı kız" Meltem, hani pigmelerle dans eden, hani sag tarafta sisteki goriller linkinden ulaşabileceğiniz, hani hayallerinin peşinden koşan, ile buluşmamız oldukça zorladı bizi! Cafe des Cafes'de kıvırcık saçlı birinin anlattığı hikayelerle coşan kalabalık bir grup arayışımız ilk hatamız oldu.. Münevver'in olaya karışmasına izin vermemiz de ikinci hatamız..

Neyse ki Menek azimli ve güleryüzlü davrandı! İlk gittiğimizde "arkadaşınızı mı arıyorsunuz" diyen garsona "evet ama tipinden emin değiliz telefonu da yok" dedikten ve kafenin ortasında dikilerek herkesin suratına baktıktan , internet kafe bulup ipucu takip etmek için tunalıyı baştan aşağı dolaştıktan, vazgeçip Münevver'i eve yollamaya karar vermek yerine geri CafedesCafes'e gidip çay içme konusundaki kararlılığından sonra Meltem'i karşı masamızda bulmak ferahlatıcı oldu gerçekten!!

Sonrasında o iki saat nasıl geçti, ne zaman kalkma vakti geldi hiç anlamadık.. İyi ki Meneking gelmiş, iyi ki ben susmuşum, iyi ki buluşmuşuz!!

Hayallerinin ucundan tutmuş birisi ile ilk karşılaşmam oldu.. Daha listem kabarık, tanışmak istediklerim, sormak istediklerim, merak ettiklerim.. Başka bir yazıya kalsın bunlar da!

Mantarlar

Yol kenarlarındaki mantarlar neden "mantar" olarak şekillendirilmişlerdir? Bazı yerlerde bu mantarlar kırmızı üzeri beyaz noktalı olurlar, ki bu onların zehirli olduklarının göstergesidir, bazı park yerlerinin "zehirli" olmasına karar kılan kimlerdir? Biryerlerde bu mantarlar kalıplara beton dökülerek üretiliyorsa bir kampyon dolusu mantar olması çok sempatik bir görüntü oluşturmaz mı?

Tunalıdaki "evimiz"in balkonunda cipis yerkene manasız derinliklerde buldum kendimi.. Nitekim mutfak fayanslarını tam temizlemeden gitmiş ve odanın şekline karar vermemiş olmak da ayrı bir manasızlık oldu ama bir dahaki sefere.. Turuncu pikeyle uyumlu turuncu perdeler mi almak gerek acep? Evin sahibine kalması gereken seçimlere burnunu sokma dharma!